0312 911 06 93

Danışma ve Randevu Talepleriniz İçin

 

HAGB Kanun Yararına Bozma

HAGB Kanun Yararına Bozma

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararlarına Karşı Kanun Yararına Bozma Yoluna Gidilebilir Mi?

Daha önceki bir yazımızda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabileceğini, Ceza Genel Kurulu’nun bu itirazın hem usuli yönden yani CMK m.231’de yer alan şartların mevcut olup olmadığı yönünden hem esastan incelenmesi gerektiğine dair kararlarının mevcut olduğunu, buna rağmen uygulamada genel olarak yalnızca hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının mevcudiyetine dair sınırlı bir inceleme yapıldığını, bunun adil yargılanma hakkına aykırı olduğunu, bir haksızlık yaratıldığını belirtmiştik.

Kanun Yararına Bozma Yolu CMK m.309’da düzenlenmiştir. Buna göre “Hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılı olarak bildirir. Yargıtay C. Başsavcısı bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulmasını istemini içeren yazısını Yargıtay’ın ilgili dairesine verir. Yargıtay’ın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.”

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı teknik olarak bir hüküm olmadığı için bu tür kararlara karşı Kanun Yararına Bozma yoluna başvurulup başvurulamayacağı konusu yıllardır tartışma konusu olmuştur. Zira ortada hem bir cezayı ihtiva eden fakat infaz edilebilirliği olmayan ve gerekli şartların sağlanması halinde “düşme” şeklindeki hükme dönüşecek olan fakat “hüküm” denilemeyecek türden ve sanık hakkında henüz hukuki bir sonuç doğurmayan bir karar mevcuttur hem de vekalet ücreti ve diğer yargılama giderleri gibi sanık bakımından hukuki sonuç doğuran kısımlar mevcuttur.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2015/392 E.  2018/389 K. sayılı kararında:

“Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

CMK’nın 231/5. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmayacağı hüküm altına alınmış ise de; sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar, esasında kesin bir hükmün bir kısım hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. Bu bağlamda temyiz ve istinaf kanun yollarından geçmeksizin kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların ülke sathında uygulama birliğine ulaşmak ve ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amacıyla olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceği kabul edilmelidir.


Bu itibarla, Özel Dairenin Kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden; Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 03.06.2010 tarihli ve 1062-375 sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince, bozulmasına, bozma nedenine göre uygulama yapılarak, sanık hakkında aynı fiil nedeniyle sonradan açılan kamu davasının CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca reddine, mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılmasına dair kararı isabetli olduğundan yerinde görülmeyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Şeklindeki ifadeleriyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı kanun yoluna bozma yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.

No Comments

Leave a Comment