0312 911 06 93

Danışma ve Randevu Talepleriniz İçin

 

Boşanma Davalarında Affetme

Boşanma Davalarında Affetme

BOŞANMA DAVALARI AÇISINDAN AFFETME NEDİR? HANGİ DAVRANIŞ VE TUTUMLAR AFFETME ANLAMI TAŞIR? SONUÇLARI NELERDİR?

Nispi boşanma sebeplerinden birisi olan ve açılan boşanma davalarının birçoğunda boşanma nedeni olarak dayanılan “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” (TMK m.166/1) nedenine göre açılan davalarda bazı davranış ve tutumlar nedeniyle, davacı eşin davalıyı affettiği kabul edilir ve bu durumda davacı eşin ileri sürdüğü olaylar hükme esas alınmayarak, duruma göre davanın reddine karar verilebilir.

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma davasında, dava konusu olayların; evlilik birliğini devam ettirmenin taraflardan beklenemez ve evlilik birliğinin çekilmez bir hal aldığını göstermesi halinde boşanma kararı verilmektedir. Fakat davaya konu edilen olaylar sonrasında davacı eşin bazı davranış ve tutumları nedeniyle davalı eşi affettiği ya da dava konusu olayları hoş görüyle karşıladığı ve sonuç itibariyle “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” şartının mevcut olmadığı kabul edilerek boşanma talebi reddedilir. Ancak bir olayın “affetme” niteliğinde olduğunun kabul edilebilmesi için bazı şartların mevcut olması gereklidir.  Dava konusu olayların “affetme” olarak nitelendirebilmesi için:

  • Affetmeye dair kayıtsız şartsız bir irade beyanının mevcut olması ya da affetmeyi gösteren fiili tutum ve davranışların olması
  • Affetmeye yönelik davalı tarafından bir iddiada bulunulması ve affetme sayılabilecek davranış ve tutumların ispat edilmesi gereklidir. (Burada önemle belirtmek gerekir ki; ortada affetme iddiası bulunmadan, toplanmış delillere dayanarak hakimin re’sen (kendiliğinden) olayların affedildiğini kabul etmesine imkan bulunmamaktadır.)

 

Boşanma davalarında af niteliğindeki davranışlar genel olarak “tarafların barışmış olması” , “olayların affedildiğinin açıklanması” , “birlikte yaşamaya devam edilmesi” (zorunluluk nedenine dayalı haller istisna olmak üzere) ve “olayları hoş görü ile karşılamak” şeklinde kendini göstermektedir.

Affetme konusunda bazı örnek kararlar üzerinden devam etmek konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.    Örneğin bizzat davacı eş tarafından barışma girişiminde bulunulması bu olaydan önce yaşanmış olan ve davaya konu edilen olayların affedildiği anlamını taşır ve dolayısıyla barışma girişiminden önce yaşanıp da davaya konu edilen olaylar hükme esas alınamaz. Elbette ki barışma girişiminden sonra başkaca olaylar yaşanmış ve bunlar boşanma davasına konu edilmiş olabilirler. Bu durumda barışma girişiminden önceki olaylar hükme esas alınamazsa da, bundan sonraki olayların evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olduğunun anlaşılması karşısında boşanmaya karar verilir. Belirtmek gerekir ki; eşlerin yakınları tarafından yapılan barışma girişimleri, bunların davacı eşin isteği ve yönlendirmesiyle yapılmadıkça  “affetme” olarak nitelendirilemez. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 08/02/2005 tarihli, 2005/1555 K. Sayılı ilamı) Barışma girişimi ya da affetme sayılabilecek diğer davranış ve tutumlar boşanma davası açıldıktan sonra meydana gelmişse bu durumda davaya konu edilen tüm vak’aların affedilmiş ya da en azından hoş görüyle karşılanmış olduğu kabul edilecek ve boşanma talebinin reddine karar verilecektir.

Davacının boşanma davasından feragat etmesi de Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin uygulamasına göre “affetme” anlamı taşımaktadır ve bu durumda feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmesiyle birlikte feragat edilen davada boşanma konusu olarak ileri sürülen davranışlar affedilmiş sayılacak ve bundan böyle yeniden boşanma davasına konu edilemeyecektir.

Yine davacının, eşine, onu affettiği anlamına gelecek şekilde mesaj göndermesi, zorunluluk halleri dışında uzunca bir süre aynı evde yaşamaya devam etmesi, eşiyle cinsel ilişkiye girmesi gibi davranışları da davacının davalıyla barıştığını, bu olaylardan önce yaşanan olayları en azından hoşgörü ile karşıladığını sonuç itibariyle davalıyı affettiğini gösterir davranışlar arasındadır.        Burada yine dipnot olarak “daha önceden bilinmeyen” olayların affedilmiş sayılıp sayılamayacağına değinmek gerekirse, her ne kadar yukarıda örnek olarak ifade ettiğimiz olayların yaşanmasıyla bu olaylardan önce yaşanıp da davaya konu edilen olayların affedilmiş sayılacağını belirtmişsek de davacının daha önceden bilmediği ve affetme sayılan davranış sonrası öğrendiği olaylar affedilmiş sayılmaz.

Affetme Olarak Nitelendirilemeyecek Davranışlar

         Bu konuyla ilgili olarak en sık yaşanan örnekten başlamak gerekirse; yukarıda da belirtildiği üzere uzun süreli olarak aynı evde yaşamak, affetme olarak nitelendirilebilecek bir davranış olarak sayılsa da aynı evde oturma mutlak surette affetme olarak değerlendirilemez. Çünkü böyle bir durumda taraflar aynı evde iki yabancı gibi yaşıyor olabilirler, eşlerden biri boşanmayı ya da evden ayrılmayı düşünüyor fakat buna imkan bulamıyor olabilir. Bu halde tarafların sırf aynı evde oturması affetme olarak nitelendirilemez.

Aynı evde makul bir süre oturmanın affetme olarak nitelendirilemeyeceği şeklindeki örnek ilama yer vermek gerekirse Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/12802 E. Ve 2015/13908 K. Sayılı ilamında “… davacının şiddet olayından sonra dokuz-on gün gibi kısa bir süre müşterek hanede kalması bizahiti af olgusunu ispatlamak için yeterli değildir.” ifadeleriyle yaşanan olay nedeniyle makul süreyle birlikte oturmanın o durumun olağan bir sonucunun olabileceği bunun tek başına affetmeyi gösterir bir durum olamayacağına, affetme sayılabilmesi için uzun süreli olarak birlikte oturmanın gerekeceğine işaret edilmiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2004/6481 E. Ve 2004/9505 K. Sayılı ilamında da “… tanıkların ifade ettikleri olaylardan sonra evlilik birliği yaklaşık sekiz ay devam ettiğine ve bu dönemde vukua gelen bir hadise ortaya konulamadığına göre önceki olaylara dayanılarak boşanmaya karar verilemez.” denilerek makul süreden fazla birlikte oturmanın affetme olarak değerlendirileceği ifade edilmiştir. Fakat burada önemle vurgulamak gerekir ki; tarafların zorunlu olarak birlikte yaşamalarının gerektiği bir durumda, zorunluluk hali ortadan kalkana kadar birlikte yaşamaları affetme olarak değerlendirilemeyecektir. (Örnek karar: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 22/06/2006 tarihli 2006/9958 K. Sayılı ilamı: “… eşlerin Erciş’ten tayinlerinin çıkması üzerine Ankara’ya geldikleri kendilerine hemen lojman tesis edilmemesi üzerine 23.10.2003-05.01.2004 tarihleri arasında Orduevinde konakladıkları, davacıya lojman verilmesi üzerine eşlerin ayrıldıkları.. Eşlerin zorunlu olarak bir süre beraber orduevinde kalmaları kocanın eşini affettiğini, geçen hadiseleri hoşgörü ile karşıladığını göstermez.”)      

         Aynı şekilde, çocuklar için şahsi münasebetin sağlanmasına yönelik olarak eşlerin zaman zaman bir araya geliyor oluşu da davalı tarafından affetme olarak ileri sürülemeyecektir çünkü eşler bu durumda mecburi bir görevi yerine getirmektedir.

Sonuç itibariyle, boşanma davalarında, davacının davaya konu edilen vak’alardan (örneğin şiddet, hakaret olayı) sonra yukarıda örnekleme yoluyla sayılan bazı davranış ve tutumlarda bulunması halinde, bu davranış ve tutumlardan önce yaşanan ve davaya konu edilen olaylar hükme esas alınamamaktadır. Ancak bunun için de yukarıda ifade edildiği üzere “affetme” olgusunun davalı tarafından iddia edilmesi ve usulüne uygun olarak somut delille ispat edilmesi şarttır. Bir boşanma davasında “affetme olgusu” ispat edilse dahi affetme sayılan davranış ve tutumdan sonra vuku bulan bir olay boşanma davasına konu edilmişse bu durumda elbette ki boşanmaya karar verilebilecektir. Affetme olgusunun hakim tarafından kendiliğinden nazara alınamayacağı, mutlak suretle davalı tarafından ileri sürülmesi ve ispat edilmesi şartı birlikte değerlendirildiğinde usul hukuku anlamında “affetme iddiası”nın bir “def’i” olduğunu söylemek mümkündür.

No Comments

Leave a Comment